Atatürkçülüğün ne olduğu, neyi ifade ettiği uzun süredir tartışılan bir konu olduğu herkesçe malumdur. Her görüşün kendine göre eğip büktüğü Atatürkçülüğün ne olduğu veya olmadığı konusunda Atilla İlhan’dan Taha Akyol’a Fikret Başkaya’dan Kadir Cengizbay’a kadar birçok düşünce insanı yazmış, çizmiştir. Hatta bir dönem güç ve kudreti ellerinde bulunduran 1960, 1971, 1980 cuntacıları da anladıkları ölçüde Atatürkçülüğü üniversiteler, eğitim sistemi ve muhtelif kurumlar üzerinden topluma sistematik olarak aktarma yoluna da gitmişlerdi.
1980 askeri darbe sonrasında cuntanın lideri Kenan Evren, Kemalizm’in 70’lerde sol bir kimliğe oturmasından duyduğu rahatsızlıktan dolayı Kemalizm’e müdahalede bulundu. Bu nokta da Kemalizm’in ilkelerini yıkmak için kurdurulan Atatürkçü Düşünce Dernekleri cuntanın istediği hedefler doğrultusunda siyaset sahnesinde yerlerini aldılar. İlerleyen süreçte de sisteme entegre olarak Atatürkçülük kavramının özünden koparılmasına destek vermiş oldular.
İşin hazin tarafı Atatürkçü Düşünce Dernekleri bugün de aynı hatalar silsilesi içinde varlıklılarını sürdürme gayretinde olmalarıdır. Atatürk’ün Cumhuriyetçilik ilkesinde belirttiği milletin egemenliği olgusunu, cumhuriyetin kuruluşunun yıldönümlerinde, 5 yıldızlı salonlarda ‘Cumhuriyet Balolarında’ kutlayarak milli egemenlikten cumhursuz bir Atatürkçülüğü anladıklarını açıkça görmekteyiz.
Atatürkçülüğü elitist dar kalıplara sokan bu anlayış sadece ADD’de değil CHP, DSP içerisinde de yıllarca gördük.
Baykal’ın CHP’yi 1992’de yeniden açarak akabinde SHP ile birleşmesinden sonra Cumhuriyet rejimini koruma adına verdiği sert tepkiler CHP’yi hatta Ecevit’in DSP’sini Cumhuriyetle özdeşleştirdi. Özdeşleştirdi özdeşleştirmesine ama CHP bunun hakkını çoğu kez veremedi. Şu an Manavgat’ta olduğu gibi.
Bugün ortalama bir Türk vatandaşı ilk ve orta öğrenimini tamamladıysa Atatürk’ün merkezi modernleşme hamlelerinin Cumhuriyetin özünü oluşturduğunun farkındadır. Merkezi modernleşme hamlelerinin ve hedeflerinin toplamı olan Cumhuriyetin yapısına, işleyişine, dayandırılan ilkelerine karşı 101 yıl içerisinde Şeyh Sait’ten tutun da, Dersim’e, Dersim’den Ali İhsan Sabis Paşa gibi Turanistlere, Turanistlerden Hikmet Kıvılcımlı gibi Komünistlere, Said Nursi gibi İslamcılara kadar muhalif kesimlerin eleştirdiği karşı çıkışta bulunduğu malumdur. Muhalefetin ortaya çıkması normaldir, anormal olan insaf sınırları dışında olguları ve olayları değerlendirmektir.
Manavgat’a Dayatılan Eğlence Anlayışına Cumhuriyet Kutlaması Denemez!
Gelelim 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinliklerinin Manavgat’ta şirazeden çıkmasına. Son 44 yıllık dönemde Türkiye’nin kaderini çizen Atatürkçü Cumhuriyet anlayışı hem sağ hem de sol partilerce Türkiye’nin dört bir yanında sulandırıldı. Resmi devlet törenlerine karşı ekseriyeti CHP’li il ve ilçe örgütlerince yapılan alternatif törenler, sağcı, solcu partilerin yönettiği belediyelerin eğlenceye dayalı kutlamaları Cumhuriyetin anlamını ve Cumhuriyet etrafında devam eden siyasi, politik düşünce eksenli tartışmaları gölgede bıraktı. Hatta Cumhuriyetin halka ulaştırılması gereken mahiyetini de çöp etti. Bir şehirde insanlar eğer Cumhuriyet kutlamalarında konsere Popçu mu yoksa Türkücü mü getirelim konusunu tartışıyor ve Cumhuriyet haftasında konuyla ilgili konferanslar, halkı aydınlatıcı çalışmalar yapılmıyorsa vay halimize.
Cumhuriyetin İlanını mı Kutladık Yoksa Düğün Eğlencesine mi Katıldık?
Bu vahim tablonun görüldüğü yerlerden biri de maalesef ki Manavgat. 29 Ekim geride kaldı. Peki, akılda ne kaldı? Kürtçe şarkılarında söylendiği, zafer işaretlerinin havada uçuştuğu, yerel idarecilerin halay çektiği etkinlikler. Gel de Ziya Gökalp’in Hars ve Tezhib yazısını hatırlama. Ne diyordu Gökalp bu yazısında: “halk kendi kültürüne tabidir ama aydınlar ve yol göstericiler medeni dünyaya uygun etkililik içerisinde olmalıdırlar”. Yani kendini lider, aydın ve bilimsel ilan eden yerel idarecimiz halay başı olmaktan vaz geçip Manavgatlıya Atatürkçü Cumhuriyetin mahiyetini gösterebilecek faaliyetler içerisinde olmalıydı, makamının ağırlığını ve sorumluluğunu taşımalıydı.
Neyi Kutladığınızın Farkında mısınız?
Cumhuriyetin ilanını sadece hükümet biçiminin belirlenmesi zanneden mevcut CHP’li Belediye Başkanı ve CHP İlçe Örgütü büyük yanılgı içindedir. 29 Ekim 1923 tarihinde kabul edilen 364 sayılı yasa ile 1921 anayasasının sadece hükümet biçimini belirleyen 1. maddesi değiştirilmedi. 364 sayılı kanun, anayasanın 2. maddesini de değiştirerek “devletin dini İslam’dır” ve “resmi dili Türkçedir” ibarelerini de Anayasa’ya ekledi. 1928 yılında 1924 Anayasası’nda değişikliğe gidilirken “devletin dini İslam’dır” maddesi Anayasa’dan çıkarılmış ancak resmi dil Türkçedir ibaresi korunmuştur. Böylelikle bir Osmanlı Anayasası olan 1876 Kanuni Esasiye’de zikredilen, kurucu bir anayasa olan 1921 Teşkilatı Esasiye Anayasalarının resmi dilin Türkçe olması ilkesine sahip çıkılmıştır. Hepimizce malumdur hükümet şeklinin Cumhuriyet resmi dilin Türkçe olması tüm Cumhuriyet devri anayasalarının ortak maddesidir. Çünkü bu madde devletin kimliğini, tarihsel kökünü, nerden gelip nereye gitmesi gerektiğini gösteren kültürel ve medeni aidiyetlerini göstermekteydi. Söz konusu madde hem 1961 hem de 1982 anayasasında genişletilerek muhafaza edilmiştir.
Yani siz bugün 29 Ekim’i kutlarken, ayrıca Türkçe’nin de resmi dil sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasal sistemine de girmesini kutluyorsunuz.
Son günlerde Anayasa’nın değiştirilmesi özellikle de ilk üç madde de yer alan ilke ve prensiplerin TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından tartışmaya açıldığı bir dönemde, açılım adı verilen bir kısır döngüye ülkenin yeniden girdiği bir aşamada Kürtçe şarkıların Cumhuriyet Bayramı’nda okutulmasını nasıl değerlendirmeliyiz? Acaba CHP ve CHP’li Belediye Başkanı partisinin altı okundan biri olan “Ulusçuluk” tan vazgeçti mi şeklinde mi yoksa resmi dil tartışmalarında safını belli ettiği şeklinde mi yorumlamalıyız?
Belediye Başkanı mısınız, Halay Başı mı?
Şunu da söylemeden geçmeyelim. Bu kutlamalar yeni yapılmıyor. 15 yıldır Şükrü Sözen, 10 yıl Zeynel Şenol dönemlerinde de bu kutlamalar yapıldı. Peki ismi anılan belediye başkanları döneminde Cumhuriyet Bayramı etkinliklerinde Kürtçe şarkılar okundu mu, Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çekilip zafer işaretleri kameralara gösterildi mi? Sayın başkan siz Belediye Başkanı mısınız yoksa halay başı mısınız?
Unutmayın Resmi Dil Türkçedir!
Şimdi birileri kalkıp da her zamanki gibi Gezgin Adam Dergisi çevresine Türkçülük yapıyorsunuz, Kürt ve Kürtçe düşmanısınız demesin! Çünkü biz Kürtçeye ya da başka bir lisana karşı çıkmayız. Allah’ın yarattığı her dil güzeldir, özeldir. Irkçılık da yapmayız dinimize terstir. Halaya da karşı olmayız halkın bir gerçeğidir. Ama 29 Ekim’de kamu kurumunun bir organizasyonunda Kürtçe şarkıların okunması ve bunun eşliğinde halay çekilmesi de normal bir şey değildir. Resmi dilin Türkçe ilan edildiği 29 Ekim’de bir kamu idaresi Kürtçe şarkı okutturabiliyorsa bu o kurumun veya başındaki yöneticilerinin ya neyi kutladığını bilmediğini ya da ideolojik tutum ve davranışının CHP’nin tarihsel geçmişine uygun olup olmadığını ayırt edemediğini yani siyaseten acemi olduğu anlamına gelir. Manavgat Belediyesi ve CHP 29 Ekim’de konseri canlı yayınlarken Kürtçe şarkılar esnasında zafer işareti yapanları gözümüzün içine sokarcasına gösteriyorsa burada iyi niyet yoktur.
Konserin açılış konuşmasında Atatürk’ün yolundan yürüyoruz, Torosların Yörük çocuklarıyız ve ona layık olmaya çalışıyoruz diyen Manavgat Belediye Başkanı N. Nefi Kara, Atatürk’ün açtığı bilimin yolundan ilerlediğinden bahsederken kendisine Atatürk’ün kendi döneminde katıldığı Cumhuriyet Bayramı etkinliklerinde bu türlü tavır ve davranışların yapılıp yapılmadığını sorması gerekmektedir. Daha dün kadınlar kahvesi açan sayın başkan o çok yakıştığı okey masasında acaba okey oynarken ve okeyin faydalarını kahve duvarına yazdırırken konser konuşmasında övgüyle bahsettiği, takipçisi olduğunu ileri sürdüğü Atatürk’ün bilimselliği hiç aklına gelmemiş miydi? Uzun lafın kısası Atatürk Cumhuriyeti’nin Cenazesi Manavgat’tan CHP’li bir belediye başkanı tarafından 29 Ekim gecesi kaldırıldı. Allah rahmet eylesin!